Büyümek

İnsan ne zaman büyür, nasıl anlar büyüdüğünü? Çoktandır düşünüyorum bunu. Başkalarına bakıp başkalaştığımı görünce mesela, ne küçük ne büyük olduğumu fark edince. Büyümeyi tanımlıyorum kendime bu sıralar.

Büyümek, halk müziğine, sanat müziğini sever olmaktır bir kez. En azından katlanır olmaktır. Küçükken, ergenken, adını ne koyarsanız koyun "banal, demode, yaşlı işi, sıkıcı" gelen bu şarkılardan keyiflenmeye başlamak, kişisel repertuara daha fazlasını katmaktır. Hatta bir adım öteye gideceğim burada, rock'tan metal'den hafif el etek çekmektir. Tam "kafam kaldırmıyor" olmasa da, eskisi kadar zevk almamak ya da bu müziğin yelpazedeki yerini daraltmaktır.

Anlamların kaymasıdır büyümek. Yıllardır dinleyegeldiğin şarkıların yeni dank etmesidir kafana. Bugün oldu mesela, olunca anladım ki bende eksikler varmış ve kapanmış. Mihriban dinliyordum yıllar sonra. Öyle dinlemek için dinlemek de değil ha, çalışırken fonda çalıyordu işte.
"Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü, görmeyince sezilmiyor Mihriban, sevdiğim, Mihriban"

Bu türküyü dinleyeli, ezberleyeli en az 15 sene olmuştur. Evet, her zaman çok güzeldi, çok duyguluydu, anlamlıydı. Ama yukarıdaki dizeleri ömrümde ilk defa farklı anladım. Daha önce hep "görmeyince sezilmiyor"u "gözün görmezse sevdiğini hissedemezsin, ayrılık ölümden bile daha zordur" olarak anlamış yorumlamışım. Bugün ilk kez, "ayrılık ya da ölüm başa gelmeden, ayrılığın ölümden daha zor olup olmadığını anlayamazsın" olduğunu fark ettim utançla karışık gururla. Doğrusunu yeni mi fark ettim, gerçeğinden daha derin bir anlam mı yükledim bilmiyorum; ama bu an bana büyüdüğümü hissettirdi nedense. Belki ölümden zor ayrılığı yaşadığımdan, sindirdiğimden, atlattığımdandır kim bilir?

Büyümek, akşamları ana haberi açan, sonrasında koca koca adamların kadınların ciddiyetle oturup siyaset konuştuğu programları izlemek için evde savaş veren babayı anlamak, kendi evinde çocuğun olmadan babalık etmektir. Gündemi takip etmek, ülke için, gelecek için kaygılanmaktır. Bundan 6-7 yıl önce üniversitede okurken hiç bu kadar haber takip ettiğimi hatırlamıyorum. Elbette burada bizi erken büyüten ülkemizin de hakkını vermek gerek. O kadar kaygan bir zeminde tutunmaya çalışıyoruz ki, yaşamak şansa kalmış, bizim sandıklarımızın elimizden alınması an meselesi olmuş, "daha ötesi ne ola ki?" diye bakıyoruz her duyduğumuz habere. Her birimiz bir ucunda birikmişiz memleketin çekiştirip duruyoruz. Böyle bir ortamda kaygı duymamak, güvende hissetmek, %100 mutlu ve huzurlu olmak için düşünmemek gerekiyor. Biraz düşünen, sorgulayan adamın harcı değil bunlar. Bu ülke hepimizi büyüttü. İster istemez düşünen herkes son birkaç yılda haddinden fazla büyüdü. Ben biraz da yaşımdan ileri geldiğini düşünüyorum ama, üniversiteliler de, liseliler de normalden erken büyümek zorunda kaldılar. Kötü olmadı elbet, ama ben bu kadar gündem takipçisi değildim o yaşlarımda. Gündem de bu kadar dolu, hassas değildi, gündemi takip etmek bu kadar kolay ve eğlenceli değildi. Şimdi, Haziran 2013 Gezi direnişi sırasında olduğu gibi örneğin, ya da 30 Mart 2014 yerel seçimleri arefesindeki gibi, aklım, ruhum o kadar gündemle dolmuşken evdeysem eğlencelik bir şeyler yayınlayan kanalları açtığımda ülkeye ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum. Zevk alamıyorum, kafamı veremiyorum, gerçekten içimden gelerek "haydi bugün de sinemaya tiyatroya gideyim, 2 saat dünyadan kopayım" diyemiyorum. Hatta iki kere, tam Gezi'nin en alevli, en acımasız günlerinde katılmak zorunda kaldığım düğün ve yemekli eğlencede elimde telefon, son gelişmeleri Twitter'dan takip ederken gözlerimin dolduğunu, moralimin çöktüğünü, düğünden erken çıkıp kalabalığa karıştığımı biliyorum.  Gerçekten büyümüş olsam daha normal mi karşılardım acaba, duygusallık mı karışıyor işin içine? Ya da daha kötüsünü görmüş olmak mı yatıştırıyor daha büyük insanları? Bilmiyorum. Sadece, kendi evimde kendime "babalık" taslıyor olmam, ve bunu gerçekten içimden geldiği için yapıyor olmam bana büyüdüğümü, en azından büyümeye başladığımı anlatıyor.

Büyümek hayatını düzenlemektir. Hiçbir zaman savruk, dağınık, sorumsuz olmasam da kök salmak için de hiç bu kadar uğraşmıyordum daha önceleri. Kök salmak benim için bir yere bağlanmaktan çok, birine bağlanmak. Öyle bir oturtmak ki bazı şeyleri, oturtamayanlara şaşırmak, yaşadıklarını "geride kalması lazımdı çoktan" diye değerlendirmeye başlamaktır. Kendine sorduğun soruların tümünü bir biçimde cevaplamak ve bu cevaplardan mutlu olmaktır. İki gün sonra yaşayacaklarını düşünüp "biz o kadar büyüdük mü ya?" deyip şaşkınlıkla gülümsemektir.

Zor zanaat derlerdi, o kadar da zor gelmedi bana. İnsan büyürken büyüdüğünü pek anlamıyor neyse ki. Ama işte, yukarıdaki gibi anlar silsilesinden geçerken bir anda uyanıveriyorsun gerçekliğe.

Ruhum, tipim benden çok küçük neyse ki!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)