Dünyadaki Cennet: Maldivler / Lux Maldives

"O fotoğraflardaki yere mi gideceksiniz?"
"Bilmiyorum anne, daha karar veremedik. Yağışlı mevsimmiş, emin olamıyoruz, diğer baktığımız yerler de pek öyle değil gibi."

Hayatta bazen risk almak iyidir. Bu, yolculuk açısından aldığımız (Hindistan gezisinin ardından) ikinci riskti. Her ikisinin de doğu seyahatlerine denk gelmesi tesadüf mü, yoksa doğunun alamet-i farikasından mı, bilmiyorum. Belki de ikisi birden.

Aralık - Ocak aylarımız tur şirketlerindeki 1-2 "bilgili" operatörü canından bezdirmekle, internetteki seyahat forumlarını, hava durumu sitelerini, otel sayfalarını hatmetmekle, kendi hesapladığımız fiyatlarla turculardan aldığımız paketleri karşılaştırmakla geçti. Her gün, kıtaları, neredeyse yarım küreleri bile birbirini tutmayan yeni bir destinasyon fikri (bir ara Jamaika'ya, Tanzanya'ya, Mauritus'a bile bakmıştık), her haftasonu ayrı bir yarı-kararla araştırılan otel detayları. Aslında hepsi, o "resimlerdeki" hayale yakınsamak için. Neden? Çünkü aslında baştan beri aklımızda olan ve içimizden geçmesi bitmek bilmeyen Maldivler'in "en yağışlı" ayları Mayıs-Haziran'mış!

"Değişik bir yer olsun, kumu denizi iyi olsun istiyoruz..."
"Koh Samui?"
"Çok sinek varmış, biraz daha temiz bir yer olsa?"
"Bali?"
"Çok aktivite var, dinlenemeyiz diye korkuyoruz. Hem resimlerde o beyaz kum-açık yeşil deniz yok gibi..."
"Seyşeller?"
"Denizi yüzmeye hiç elverişli değil diyorlar... Hem, hani şu denizin üstündeki evler var ya, onlardan yok mu burada? Bora Bora'da var, biliyoruz ama dünyanın diğer ucu, bir o kadar da pahalı..."
"Mauritus?"
"Bilemiyoruz, e orası da yağmur ihtimalli görünüyor?"
"O zaman Koh Samui ya da Bali..."

Kısır döngülerimizden çıkaran, "yağsa da 5-10 dakikada kesiliveriyor, Türkiye gibi düşünmeyin, hava sıcaklığı hiç değişmiyor ki" argümanına kendimizi inandırmamız oldu. Yoksa daha çok kalbimiz ve kör olasıca bilgilerimizin doldurduğu beynimiz arasında gider gelirdik biz. Cehalet, gerçekten mutluluk - ve sanırım ömrüm boyunca o kafaya erişemeyeceğim.

Ocak ayında nihai destinasyona ve otele karar verip tur şirketine paranın ilk kısmını verdiğimizde üstümüzden kilolarca yük alınmış, bütün düğün-dernek işleri nihayete ermiş gibi hissetmiştik. Otel kararı da son dakikaya kadar kafamızı karıştırmıştı zira. Turun önerdiği ve bütçe-istek dengesini sağlayan 2-3 otel arasında gidip gelip en sonunda tur şirketine binbir tembihle ("bakın, water villa istiyoruz ama lütfen "gecekondu" gibi olmasın - tripadvisor'da bir fotoğraf gördük evin dışı rezaletti, olabildiğince bağımsız, özel olsun, gördüğü deniz berrak ve beyaz kumlu olsun, otel öyle bir tercih sormuyor ama mümkünse günbatımı manzaralı olsun") Lux Maldives'i seçmiştik. Diğer ciddi opsiyon Constance Moofishu'ydu, son dakikada "acaba Constance'a mı dönsek?" fikrim iyi ki veto yedi. Lux'ın teklifinde normal water villa'ların bir üst sınıfı (daha geniş, oda içi küvetli vb) olan Prestige water villa'lar için kişi başı $300 ek ücret isteniyordu, biz "o fazla parayı oradaki masajda, gezilerde vb harcarız, oda azıcık daha geniş olacak diye ödemeye gerek yok" yaklaşımıyla normal water villa'ları tercih ettik. Mart sonu - Nisan başı gibi acenteden aldığımız bir mail "otel orada olacağınzı tarihlerde water villa'ları tadilata sokacağından sizi ücretsiz olarak Prestige water villa'ya upgrade etti" diyordu!

Önce Antalya, sonra İzmir'deki düğün işlerini bitirip iki gece de küçüklükten beri karşıdan bakıp "ne güzel" dediğim eskinin Büyük Efes Oteli, yeninin Swissotel Büyük Efes'inde iki gece "ön balayı" yaptıktan sonra 8 Haziran Pazartesi günü öğlen önce İstanbul'a, valizleri ayarlayıp gece THY'nin 01:15 uçağıyla yaklaşık 7,5 saatte Maldivler'e, Male İbrahim Nasr Havaalanı'na uçtuk. Uçuşta hiçbir sorun yok, uçak kalkınca hemen servis edilen bir "geç akşam yemeği", sabah inişe yakın bir zamanda (yerel saatle yaklaşık 8 gibi sanırım) alınan güzel bir "sıcak kahvaltı" ve bol uyku. Maldivler'in saati de bizden sadece 2 saat ileri olunca jetlag etkisi falan olmuyor, tertemiz bir yolculuk. Dönerken de benzer şekilde 23:40'ta oradan binip sabah 06:00 gibi Türkiye'ye inince insanda "3 gün tatile bile gidilir" düşüncesi oluşturuyor :)

Maldivler bir grup adalar ülkesi: Toplam 1200 tane adanın 190 kadarında Maldivliler yaşıyor, 110 kadarı da otel olarak hizmet veriyor. Gördüğüm manzaradan kalan adaların çoğunun sular altında olduğunu tahmin ediyorum, bir kısmı da çöplerin toplanması vb için kullanıldığını okumuştum. Rakım - tahmin edebileceğiniz gibi- sıfır. Adalarda yükselti namına hiçbir şey yok, bu da batık ada sayısının fazlalığını açıklıyor. Zaten Maldivlerin 40-50 yıl sonra denizlerin yükselmesiyle sular altında kalacağı öngörülüyor. Ülke 1965'te İngiltere sömürgeliğini kırıp bağımsızlığını ilan etmiş, Male havaalanına da ilk cumhurbaşkanları İbrahim Nasr'ın adı verilmiş. Gidiş uçağında mümkünse cam kenarında oturmakta fayda var, çünkü akla hayale gelmeyecek batık ve batık olmayan, inci gibi dizilmiş adaları görmek için iki şanstan biri bu an. Diğeri ise, otele giden uçak - THY'nin dönüş uçağı geceyarısı olduğundan dönüşte her yer karanlık oluyor.


Maldivler'e turistik amaçlı giden insanları herhalde %80'i oralılarla gerçek anlamda muhatap olmuyor, lokallerin gerçek yaşam alanlarına dokunmuyor, belki başkent Male'de bile zaman geçirmiyordur. Biz de bu çoğunluğun içindeyiz ne yazık ki. Belki daha fazla zamanımız olsa otele yakın bir lokal adada, ya da uçağımızın saati gündüz olsa en azından Male'de 1-2 saat turlayabilirdik  - ki zaten Male dünyanın en küçük başkenti ve internette yapacak şey arayınca birkaç cami, İslam merkezi, balık pazarı vb dışında fazla bir şey bulunamıyor. Male sadece 6 km2'lik bir ada, yer o kadar az ki havalimanı bile Male'nin yakınındaki başka bir adanın üstünde, ancak 150.000 kişilik nüfusa sahip -  bu da Male'yi dünyanın en yoğun insanın yaşadığı şehirlerden biri yapıyor. Oteldeki çalışanlardan gidip göremediğimiz Maldivler'in gerçek yüzü hakkında olabildiğince bilgi almaya çalıştık. Male'nin trafiğinin de inanılmaz yoğun olduğunu söylediler. Şehir zaten uçaktan da üst üste görünüyordu.



Maldiv halkı Müslüman, havalimanlarında gördüğümüz lokal kadınların çoğunun başı kapalıydı. Ülkede dinin getirdiği kurallar mevcut olsa gerek ki, ülkeye (diğer pekçok ülke için sorun olmayacak) alkol ve pornografik içerik sokmak yasakmış. Benzer şekilde, ülkeden çıkarken de valizde alkolle çıkmanın hem bizim hem de kaldığımız otel için sorun yaratabileceği uyarısı aldık - eğer burada bir şansımız olsaydı oteldeki "şişedeki mesaj" şirinliğinden bize gelen Güney Afrika şarabını getirme hayallerimiz vardı :) Tarım neredeyse yok, geçimlerini balıkçılık, turizm ve ahşap oymacılığıyla sağlıyorlarmış. İçme suyu ya tesislerde deniz suyunun arıtılmasıyla, ya da adaların dibindeki tatlı su kaynaklarından elde ediliyor. Toplam nüfus 350.000 kadar, 60.000 kadar da yabancının burada yerleşikmiş, yani yaklaşık 400.000 kişilik bir ülke. Konum olarak güney Hindistan ve Sri Lanka'ya yakınlığı göz önünde bulundurulursa, Maldiv mutfağının buraların mutfağına benzemesi (bol köri ve kakule, bir de deniz ürünleri), dilinin kulağa Hindu / Malayalam gibi gelmesi (kimi ortak kelimeler de barındırdığını öğrendik ancak net bir "anlaşma" durumu yok), insanların ten renginin de yine bu bölgeler gibi olması gayet normal. Ülkenin resmi dili Dhivehi, ancak farklı atoll'lerde (yani ada kümelerinde) farklı yerel diller konuşuluyormuş (dar alanlarda bile coğrafyanın dil ve kültürü ayırma gücü vol 2. İlki için bkz Doğu Karadeniz). Para birimleri ise Rufiyaa, ancak inanın bu parayla hiç işiniz olmayacak zira tüm oteller ve havalimanı Amerikan doları üstünden çalışıyor ve tüm menüler, ödemeler vb dolarla yapılabiliyor. 1 Dolar'ın kaç Rufiyaa ettiğini bile bilmiyorum, şimdi kontrol edince gördüm ki 15,4'müş kur. Havalimanındaki satıcı ondan hatıra olsun diye Dolar'ı Rufiyaa yapmasını rica edince cebinden bir 20 Rufiyaa vermişti bize, yaklaşık 1,2 dolar ediyormuş demek ki.

Para ve havalimanı demişken: Maldivler'den dönerken havalimanının duty free'sinde alkol satışı mevcut. Türkiye'deki alkol alma sınırı (1 adet 22% üstü + 2 adet 22% altı) sizi bağlasın istemiyorsanız buradan kişi başı 1 lt. almaya izin veriyorlar ve Türkiye'deki alışverişi etkilemiyor. Alkol fiyatları Türkiye'den biraz daha uygun. Havalimanında oraya özgü çok bir şey yok, üstünde Maldivler yazılı deniz kabukları, ahşaptan yapılmış renkli balık figürleri ve magnetler en alınabilir objeler, ancak fiyatlar oldukça yüksek: magnetler bile $5'dan başlıyor. Türkiye'de pazarda 5 TL'ye rahatça alınabilecek çakma deniz kabuğu bileklikler burada $15-20. Bolca baharat ve tropik meyve reçeli bulmak mümkün - ki bence bunlar en alınabilir şeyler. Baharatların çoğu Tayland ya da Hint malı, reçellerin de üstünde ilginç bir şekilde "Male Havalimanı için üretilmiştir" etiketi var.

Male Havalimanı'ndan sonra otel-adalara ulaşmanın üç yolu var. Oteliniz Male'ye yeterince yakınsa bir sürat teknesine atlayıp 15-20dk içinde otele ulaşabilirsiniz. Daha uzak oteller için ya tek vasıta - deniz uçağı, ya da lokal bir havalimanına kadar iç hatlar uçuşu ve ardından otele ulaşmak için sürat teknesi opsiyonları bulunuyor. Elbette deniz uçağı daha "lüks" ve pahalı olan seçenek. Bizim bağlantımız deniz uçağı olarak ayarlanmıştı ancak dönüş uçağımız geceyarısı olduğu ve deniz uçağı sadece gündüz hizmet verdiği için yolu da hesaba katınca oteli 16:00 gibi terk edip, yaklaşık 6 saat kadar Male havalimanında beklememiz gerekiyordu. Male'de akşam yapacak çok bir şey yok, havaalanı da pek iç açıcı değil, biz de otelde daha uzun zaman geçirmenin yolu olarak dönüş yolculuğunu sürat teknesi + iç hat uçuşunu seçtik. Otel bu değişiklik için bize çok yardımcı oldu, tüm saatleri ayarladı ancak elbette daha önceden ödenmiş deniz uçağı ile arada oluşan farkı iade etmiyorlar. Sanıyorum bu bizim otelimize özgü bir "iyilik" değildi, zira otellerin tümü ada oteli olduğu ve ulaşım misafirlerin insiyatifine bırakılamayacağı için sizi dönüş uçağına yetiştirecek organizasyonu yapmak onların "görevi" oluyor.

Dönüş için kullandığımız iç hatlar havalimanı


Male havaalanında valizlerini alıp çıkan misafirleri otellerin görevlileri gelenleri karşılıyor. Önce deniz uçağı için check-in yapılıp valizler veriliyor. Birçok "iyi" otelin deniz uçağı transferi yapacak yolcuların bekleyebileceği iyi döşenmiş, klimalı, yiyecek-içecek ve soğuk havlu ikramı bulunan "lounge"ları var. Bizi de Lux'ın lounge'una alıp vanilyalı ice tea eşliğinde bir süre beklettiler. Deniz uçağının kalkış zamanı gelince 2+1'lik 6-7 sıra koltuğu olan küçücük bir uçağa bindik - valizler de arkadaki boş alanda duruyordu, kokpitin de herhangi bir ayrımı yoktu. Pilotların göstergelerinde N03, E72'yi görünce nereye geldiğimizi daha iyi anladık - baya bildiğin Ekvator yahu! Deniz uçağı büyük bir uğultuyla yol aldı, yolcuların otellerine sırasıyla uğrayarak (bizden önce 2 otelde durduk) yolcuları yerlerine bıraktı. Oteller deniz uçağını merasimle karşılıyor, bizi inerken 6-7 otel görevlisi el sallayarak karşıladı, içlerinden biri (Maya - aslında Rusmuş) "bizimle kendisinin ilgileneceğini, her tür soru ve sorun için ona ulaşabileceğimizi" söyleyip bizi resepsiyona götürdü. Yürürken elimizdeki küçük çantayı taşıması, "siz tatildesiniz" deyip durması aslında otelde bizi bekleyen günlerin küçük bir sinyaliymiş meğer. Buradaki oteller ada oteli, dolayısıyla otel dışında yapacak bir şey, başka bir seçenek bulunmuyor. Bizim otelin de otel içi etkinlikleri (deniz gezileri (excursion), açık hava sinemaları, akşam etkinlikleri, SPA, oteldeki a la carte restoranlar vb) haftalık bir program halinde listeleyen, ücrete tabi olanların bedellerinin açıkça belirtildiği bir kataloğu varmış - ki çok işimize yaradı.
Deniz uçağı öncesi otelin bekleme alanı

Deniz uçağı


Genel olarak Maldiv otellerinin çok pahalı olduğunu ve hesabın "bir beklerken üç geldiğini" duyup kendimizi bu konuda "uyanık" olmaya ayarlamıştık. Otelin hizmet bedellerini açıkça belirtmesi bizi oldukça memnun etti. Ancak pahalılık konusu sabit. Biz kafamız rahat olsun diyerek her şey dahil paket almıştık (odadaki mini bar, tüm restoranlardaki yemekler ve kabaca servis edilen tüm içkileri kapsıyor). Paketin günlük kişi başı bedeli 160 USD. En kaba haliyle şöyle örnek verebiliriz, oteldeki en temel açık büfe restoranda öğle yemekleri 60 USD, akşam yemekleri ise 70 USD idi (fiyatlara sadece su dahil, vergi ve servis ücreti hariç). Bu şekilde bakınca özellikle alkol de tüketilecekse her şey dahil paket oldukça avantajlı hale geliyor. Fiyatı değiştiren bir başka faktör de kalınan oda tipi. Otelde beach, water ve prestige water villalar vardı, biz baştan beri water villa istiyorduk ve anlattığım gibi şansımıza bizi water villa fiyatına prestige water villa'ya aktardılar. Beach villa'lar normal water villa'lardan gecelik $60 kadar daha pahalıydı. Bazı insanlar kaldıkları süreyi ikiye bölüp birkaç geceyi beach, birkaçını water villada geçiriyormuş. Yine otelin güzelliği, dönüş uçağımız gece yarısı olunca valizlerimizi Türkiye'de olduğu gibi bir kenara alıp otelin olanaklarını kullandırmak yerine bizi bir beach villa'ya transfer ettiler ve 5-6 saat fazladan bir oda kullanmamızı sağladılar. Beach villa'lanın dekorasyonu bizim kaldığımızdan biraz farklı olsa da açık havadaki banyo-tuvaletleri, önündeki küçük bahçesi ve kendine özel küçük plajlarıyla beklediğimizden daha güzel çıktı. Ancak yine de kıyaslanamayacak kadar fazla "özel alan"a ve "gizlilik"e sahip olduğu için water villalar tercih edilmeli.  Yine de iç dekorasyondan birkaç kıyaslama için şöyle alalım:

Prestige Water Villa

Prestige Water Villa - küçük cam taban

Prestige Water Villa banyo alanı

Prestige Water Villa teras

Beach Villa


Beach Villa banyo alanı


Beach villa - sahil

Villa seçimindeki bir diğer konu da odanın yönü. Genelde oteller bu seçime göre fiyatları da değiştiriyor - bizimkinde ne seçme imkanı ne de fiyat farkı vardı ancak sanıyorum notumuzu dikkate aldılar ki bize sunset / gün batımı yönünde oda verdiler. Buradaki püf noktası şu: Maldivler neredeyse Ekvator'da yer aldığı için gün-gece eşitliği söz konusu. Güneş sabah 5:30-6:00 gibi doğup akşam da yine 18:00 gibi batıyor. Dolayısıyla gün doğumu manzarası izlemek için gerçekten çok erken uyanabilmek gerekiyor. Gün batımı ise herkesin yakalayabildiği bir an olduğu için otele ilk girerken "Island Bar'ımızda gün batımı keyfi bir başka, akşamları orada bulunmak isteyebilirsiniz" gibi bilgiler veriliyor. Bizim odamız zaten gün batımının kucağında  olduğundan biz güneşi hep terastan batırdık, gayet de keyifli oldu. Yani sözün kısası, tercih hakkı/şansı varsa villa günbatımı manzaralı seçilmeli.

Villanın terasından gün batımı

Oradaki kısıtlı günlerde gündüzden maksimumda faydalanabilmek için elbette erken uyanmak şart - zaten akşam bu sakinlikte yapılacak çok fazla bir "aktivite" yok. Otelin bir gece kulübü olduğu halde oraya giden var mıydı, ya da nasıl bir ortamdı hiç bilmiyorum. Zira oradayken iki akşam denk geldiğimiz açık hava sinemasında filmi izleyen 3-4 kişi vardı. Akşam için yapılabilecek en iyi plan bence şu: günü batırdıktan sonra hazırlanıp keyifle yemek yemek, adanın deniz uçağı ve tekne yanaşan ucuna gidip devasa Manta'yı (6 yıldan beri akşam aynı saatlerde buraya geliyormuş bu hayvan!) izlemek, gitar-vokal ya da piyano-vokal inanılmaz güzel parçalar söylenen sakin bir barında denize karşı içki yudumlamak ve yıldızları seyretmek, odaya gelip terastan yıldızları seyretmek, bir akşam denk gelinirse astronomi söyleşisine katılıp yıldızları, gösterdikleri yönleri öğrenip yıldızları seyretmek, o söyleşinin ardından teleskopla Satürn'ü seyredip aşağıdaki görüntüyü kendi gözlerinle görebilmek, bir akşam da Starlight Cruise gezisine katılıp bir teknenin terasına 20-30 kişi ile birlikte uzanıp yıldızları seyretmek, kayan yıldızları görünce hepbir ağızdan haykırmak ve kaç tane yıldız kaydığını sayıp her biri için dilek tutmaya çalışmak... O kadar fazla yıldız görünüyor ki (geçen yıl Çıralı'da gördüğümden bile fazla!) o sessizlikte ve ışıksızlıkta, biz nerede yaşıyoruz, dünya ne menem bir yer diye insanın içi içini yiyor. Gerçekten her akşam odadan çıkıp gördüğümüz göğü çoğalttığımızda hep aynı tepkiyi verdik: İnanamıyorum, ne kadar muhteşem gökyüzü!

                                             
Teleskoptan da aynen böyle görünüyor işte, "kitaplardaki gibi!"


Konu tropik ada olunca insanın aklına elbette oraya özgü meyve-sebze, deniz ürünleri ve farklı hayvanlar geliyor. Maldivler'de arazi sıkıntısı olduğu için tarım yapılmıyor, burada tüketilen her şey ithal, tropik meyveler Tayland ya da Kenya'dan geliyormuş. Ancak yine de dragon fruit, star fruit, passion fruit, papaya ve ananasa doyduk. Meyvelerin içinde benim favorim dragon ve passion fruit oldu. Passion fruit yoğun aromalı ve ekşimsi bir meyve, özellikle tatlılarda, reçel halinde ve içkilerde inanılmaz güzel oluyor. Deniz ürünleri konusunda ise hiç sıkıntı yoktu. Otelin açık büfesinde karidesler ıstakozlar cirit atıyordu diyemem, ancak tüm öğünlerde mutlaka balık yemekleri (bazen sushi bile) vardı. Otelin a la carte restoranlarında ya da özel organize edilebilen yemeklerinde de çok leziz deniz ürünleri bulmak mümkün. Biz her şey dahil paket alıp gittiğimiz için a la karte restoranlarda da, açık büfede de yiyebildik. Açık büfede öğle menüsü Hint - Maldiv - Çin mutfağı ağırlıklı ve her gün kabaca benzer yiyecekler sunuyor, ancak her akşam farklı bir konsept vardı, ilk gece Maldiv gecesi, bir başka gün Fransız, bir diğerinde Meksika yemekleri... Otelin İtalyan ve Orta Doğu mutfağı sunan iki restoranında a la carte yenebiliyordu, biz tercihimizi İtalyan'dan yana kullandık. Başlangıç, ana yemek ve tatlıdan oluşan seçeneklerin olduğu genişçe menüleri var. Bir akşam da otelin balayı paketi dahilinde sahilde romantik bir yemek sundular. Pakete dahil olmasaydı bu özel yemeğin fiyatı içecek hariç kişi başı $150. Açık büfe akşamları içecek hariç $70, öğleyin ise $60. Biralar $7 civarında, şarap açtırmak $50 - $60 seviyesinde. Öğlen açık büfede yemek istemiyorum, pizza, salata ya da burger yerim derseniz bunlar da $25'dan başlıyor. Her gün açık büfede öğle ve akşam yemeği yenip bir kadeh de içki tüketilirse otelin oda-kahvaltı paketinin üstüne ödenen her şey dahil ücreti (gecelik kişi başı $160) rahatça çıkıyor :)

Tatilin en ilginç tarafı elbette sualtı dünyası (evet profesyonel dalgıç değiliz ama okyanusun içi şnorkelle keşfedilebilecek mükemmel mercan kayalıkları ve rengarenk balıklarla dolu!), en sürprizli yanı da gördüğümüz diğer enteresan hayvanlardı. Suyun altı ayrı bir alem - Türkiye'de denizde bacaklarıma dokunan küçük gri balıklardan ne kadar korktuysam oradaki güzel balıklara bakmaya o kadar doyamadım. Balıkların denizin her yerinde cirit attığını söylemek elbette pek mümkün değil. Kaldığımız villanın önüne gelen bazıları irice olan grupların dışında adanın diğer ucundaki kumsaldaki küçük mercan kayalıklarında renkli güzel balıklar görebildik. Tam olarak denizaltı dünyası izlemek için biraz daha açıktaki kayalıklara gitmek gerekiyor. Otelin her gün iki sefer çıkardığı tekneyle şnorkel turlarında bu yakın kayalıklara götürüyorlar, gidiş-geliş toplam 20 dakika kadarı yolda geçiyor, yaklaşık 40 dakika kadar da yüzmeye ayrılıyor. Oradaki manzara gerçekten muhteşem! Sualtını çekebilmek için aldığımız filmli makine ve su geçirmez telefon kılıfı sayesinde biraz görüntü almaya çalıştık ancak kesinlikle gözün gördüğünden çok uzak görüntüler yakalayabilmişiz. Bir sonraki sefere GoPro gibi daha profesyonel, suyun altındaki az ışıkta iyi performans çıkarabilecek bir cihaz bulundurmak gerekiyor.
Villanın merdivenlerine gelen balıklar

Mercan kayalıkları - derinlerdeki bu görünenlere bin basar!


3. enleme inince ilginç hayvanları deniz altındaki sevimli balıklardan ibaret sanmak büyük gaflet olurdu. Nitekim tatil boyunca birçok enteresan hayvanla karşılaştık - ancak yanına bir insan gelince kıpırdayan gri balıkçıl, ağaçlarda şınav çeken kertenkele/bukalemun türevi mahlukat, gündüz vakti çığlık çığlığa uçan dev yarasalar, her akşam 18:00'de Prestige Water Villa'ların jetty'sine toplanan bebek köpek balıkları, sabahın 07:00'sinde daha sığ sulara kahvaltıya gelen yunus aileleri, kumlarda cirit atan, bundan önce sadece kabuklarını görüp bulunca sevindiğimiz türlü kabuklular, her akşam güneş batarken gündüz dolanan beyaz küçük yengeçlerle yer değiştiren kocaman yengeçler, her akşam güneş battıktan sonra ana jetty'e gelip şov yapan devasa Manta vatozu (Manta), havada uçan dev kara sinekler... Hiçbirinin bir zararı yok neyse ki, izlemek de acayip zevkli. Yunusları izlemek için sabahın erken saatlerinde otelin turuna katılarak katamaranla kahvaltı rotalarına doğru açılmak gerekiyor. Heyecan verici bir başka tur da şnorkelle dev balina arayışı. Her iki turda da hayvanları görmek elbette garanti değil, biz kendimizce "daha garantili" gördüğümüz yunus turuna katıldık ve bingo!






Yengeç yuvası




Singapurlu çocukların bir kovaya topladığı canlı kabuklular

"5-6 günden fazla kalınmaz, sıkılırsınız, boşluktan birbirinize saracaksınız" diyenlere inat götürdüğümüz kitapların kapağını bile açmadığımız, her anını dolu dolu yaşamak için sabah en geç 8'de uyandığımız, her öğün hem çok abartmayalım hem farklı her şeyden tadalım diye uğraştığımız, akşamları sahil kenarında ya da villanın terasında güzel içki, iyi müzik ve tatlı esinti eşliğinde sohbet edip uyuyakaldığımız bir rüyaydı Maldivler. Evlilik hazırlığı ve iş telaşesinden sonra güzelliği, sessizliği, üst seviye hizmeti ve sakinliğiyle ruhumuza ilaç gibi geldi. Daha iner inmez "Cennet buradan daha kötü bir yerse boşa sevap biriktirmeye uğraşmayalım" dedirtecek kadar hem de... Buraya benzer başka neresi var bilmiyorum, balayı araştırmalarında görünürde en yakını dünyanın tam olarak diğer ucunda olan Bora Bora gibiydi ki oraya gitmek hem çok daha zahmetli, hem de çok daha pahalıydı. Bir daha ne zaman gideriz bilmiyorum ama, imkan bulabilen herkes dünyadaki cenneti tatmak için bu nadide ülkeyi sular altına gömülmeden görmeli...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)