TED'le 21 Gün

6. Gün

TED'le 21 Gün'e başlayalı çok olmuştu, aslında belki iki 21 gün geçti bu arada, ama sürekliliğini sağlayamadım. Biraz hayatım değiştiği, yeni hayatımın heyecanları başladığı için; biraz ülke gündeminden başımı alamadığımdan, biraz da iş yoğunluğundan belki.

Bugünler güzel günler değil. Aslında son bir sene, ülkem için çok da aydınlık, güzel geçmedi - en azından bana çok tatlı gelmedi. Malum, artık ülkenin durumunu değerlendirirken bile gruplaşarak, kutuplaşarak değerlendirebiliyoruz. Çünkü olan biteni hiç görmeyen, tamamen tek kanallı gören, görse de inanmayan ya da görmezden gelenler var ve bu ikiliği durmadan körükleyen yetkililer bundan zevk alır gibi. "Olan biten" derken tek bir şey gibi anlaşılmasın; eğer çok büyük bir şeyleri atlamıyorsam aklıma gelenler Mayıs sonu - Haziran 2013 Gezi Parkı direnişi, 17 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, tapeler tapeler tapeler, Mart 2014 Berkin Elvan'ın ölümü, 30 Mart 2014 yerel seçimleri, Nisan - Mayıs 2014 AKP/Recep Tayyip Erdoğan - yüksek yargı gerginlikleri, süregelen Gezi Parkı kayıpları davaları ve son olarak 13 Mayıs 2014 Soma maden ocağı faciası. Bunca yoğun gündemin, korkunç acıların ve kavgaların arasında bambaşka bir şeye kanalize olmak benim için çok kolay değil. Zira bir önceki yazımda da değindiğim gibi, ben kendi tek kişilik evimin babası oldum çoktan, çoğu gün haber kanallarından başka kanal izlemez, izlemek istemez oldum. Durum böyle olunca da kafayı verip, 20-30 dk'lık bir video izleyip üzerine birkaç satır yazmak hayal oldu.

Bugün, 6 gündür süren Soma üzüntüsünün arasında pek sevdiğim eski müdürümün paylaştığı bir TED videosu gördüm. Bilirim ki o da gündem konusunda hassastır, boş beleş bir video olsa paylaşmazdı diye düşünerek gecenin bir yarısı yalnız olmanın verdiği sıkkınlıkla açtım. Başta biraz alakasız ve çokça detay geldi konuşma, ama linki paylaşan uyarmıştı "sonu süper" diye, ben de pes etmeyip izledim. İzlerken de şu "saat 04:00" metaforunun bendeki tezahürlerini düşündüm.
- Tam 29 yıllık ömrümde saati 04:00'e herhalde iki ya da üç kere kurmuşumdur, onlar da olsa olsa 06:30 uçaklarını yakalamak içindir.
- Şarkı dedin mi aklıma "Saat 4... Yoksun..."dan başkası gelmez. O şarkı da benim için ayrı bir yazı konusu aslında, notunu burada düşmüş olayım, bir gün detaylandırmak üzere. Sonra Müziğim klasörüme şöyle bir baktım, "3 O'Clock in the Morning"i "4 O'Clock" sanmışım meğer, yanılmışım; ama hemen altında "4 am" diye başka bir şarkı bana bakıyordu kırgın kırgın.
- Çok sabahlayan bir insan olmadım hiç. Sabahlamak dendi mi verecek sayılı örneğim var, ve sadece bir tanesi çalıştığım için bu saati görmekle ilgili, diğerleri tamamen kişisel ve genelde iyi şeyler hissettiğim anlara ait.

Videonun sonu süper ya hani, ki gerçekten süper, hayattaki enteresan tesadüflerden birini gerçekleştirdi. Bugün çok ilgisiz bir şekilde İstanbul'dan azıcık uzaklaşalım diye önce Kumburgaz'a, sonra dönüş yolunda Mimaroba'ya (Mimarsinan da deniyor sanırım oralara, zira bir de Sinanoba var yakında) gittik. Mimaroba'da ana kavşaktaki reklam panosunda çılgın aşık Veysel'in sevgilisinin doğum günü için verdiği ilan vardı, kızın adını kullanmadan, 3-4 satırlık sevgi notuyla, kırmızı kalplerden oluşan zemin üzerine beyaz yazıyla verilmiş kocaman bir ilan... Videoyu izleyince kendimi de düşündüm, çok büyük çapta olmasa da benim de benzer sürprizler, ilişkilendirmeler yapmışlığım var, hala da yapmaya, düşünmeye çalışıyorum. Böyle ufak tefek şeyler hem hatırda, hem kalpte güzel bir tat bırakıyor (en azından ben yaparken bunu hissediyorum). Elden geldiğince denemek, yapmak gerek; bu acımasız, tatsız hayat bu şekilde biraz daha anlamlanıyor sanki...

http://www.ted.com/talks/rives_a_museum_of_4_o_clock_in_the_morning?utm_source=facebook&source=facebook&utm_medium=social&utm_campaign=ios-share


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)