Kararsızlık, gurur ve mutluluk - MIT SFMA Mezuniyeti

Altından kalkmak için gözümüzü kararttığımız kocaaa MIT SFMBA macerasının sonuna geldik.

Başlamak, bir de hamilelik eklenince, ayrı karmaşaydı; bitişi ayrı karmaşa oldu. 

En başından beri sonunun ne olacağını net bilemediğimiz için, bütün geliri ve kariyeri riske edemediğimiz için doğum izinleri dışında, programın yaklaşık 7 ayını ayrı geçirdik. Son sömestr, bahar dönemi geldiğinde "bu dönem güzden daha hızlı geçecek, bir yandan iş bulma stresi olacak, bir yandan Türkiye'de daha fazla ofise gitmek zorunda kalacağım" diye düşünmüştük hep, sanırım öyle de oldu. Nisan ayında canımdan görüşme haberleri gelmeye başladı; bir tanesi, Alvarez & Marsal olumlu da sonuçlandı ama resmi teklifi göndermek için nedense biraz sallandılar; sonunda 3 Mayıs idi sanırım, teklifi gördük. 

Bu arada Ada 1 yaşını doldurdu, 1 Mayıs'a gelene kadarki günleri tek tek, "geçen sene bugün Florida'da şunu yapıyordum, böyle oluyordu"larla geçirdim. Belki hayatımda ilk kez, bir önceki yılın günlerini tek tek gözümün önünden geçirerek yaşadım enteresan bir şekilde...

Amerika'nın durağanlaşan pazar koşullarında, bütüün cohort'taki uluslararası öğrencilerden kimsede iş teklifi yokken elimizde bir Amerika danışmanlık teklifi olması hayal gibiydi aslında! Ama sonra dengeleri değiştiren bir şey oldu, "Zürih Sigorta'nın Kanada ofisinden de bir teklif gelecek gibi" dedi Şölen, tam bizim Amerika'ya gelmemize yaklaşık iki hafta kala. Ve, bırakalım onu, benim bile kafam allak bullak oldu... 20 Mayıs'taki Amerika seyahatimiz için eşyalarımı 19 Mayıs günü hazırlayabildim, havaalanında check-in yaparken bile buraya geleceğimizi tam anlamıyla idrak edebilmiş değildim, stresten, düşünmekten boynum ağrımaya başlamıştı... Şölen A&M'den hem Zürih'in teklifinin netleşmesi, hem de benimle bir araya gelip konuyu yüz yüze de konuşabilmek için 22 Mayıs'a kadar uzatma istedi. 20 Mayıs gecesi iki Über'le Medford'daki evimize ulaştık, o gece Ada uçakta da çok uyumamış olmasına rağmen pek uyuyamadı (kışın geldiğimizden farklı olarak bu sefer fena jetlag oldu). 21 Mayıs ve hatta 22 Mayıs, Şölen'le saatlerce dışarıda yürüdüğümüz, konuştuğumuz, Kanada ve Amerika'daki işlerin, hayatın ve koşulların artılarını eksilerini bir güzel listelediğimiz, analiz ettiğimiz ama asla net bir sonuca varamadığımız günler oldu. Kanada'nın iklimi benim gözümü çok korkutuyordu, A&M'in olası yoğunluğu Şölen'inkini... Amerika'nın tanıdık ortamı, daha fazla iş imkanı, daha nadir iş fırsatı, diğer ülkelerde de geçer akçe olabilecek daha güçlü tecrübe imkanı ve daha yüksek maaşın yanında vize ve tutunabilme riskleri; Kanada'da hızlı vatandaşlık alma ihtimali ve daha iyi iş-yaşam dengesine karşılık "yan sanayi"lik durumu, "bir şekilde gidilir oraya ya" hissiyatı...  Amerika bu, her zaman fırsat sunmaz, hazır okul da 3 yıllık OPT vermişken riski neyse alıp denemeyecek miyiz? 22 Mayıs akşamüstü, artık süre dolduğu için A&M'e dönmek zorundaydı. O kadar kararsız ve risklere odaklıydık ki, aklımıza A&M'den GreenCard sponsorluğu istemek geldi: eğer ok derlerse Amerika daha güvenli bir seçenek haline gelecek ve burada kalacağız; demezlerse Kanada'ya tamamız. Şirketten olumluya yorduğumuz bir yanıt geldi, bizim de içimiz bir nebze rahatlamıştı (doğrusu, ne karar verirsek diğeri gözümüze hoş görünecekti, bana öyle de oldu, Kanada'nın eğitim sistemi daha mı kolay ve güvenilir acaba falan diye düşünmeye başladım). 

Birkaç gün sessiz sakin geçti, biz de bir yandan şirketin göç hukuku departmanından alacağı oluru bekledik. Aslında beklediğimiz "H1B sürecini beklemeden sana Green Card başvurusu yapacağız" yanıtıydı - net olarak gelmedi. 29 Mayıs pazartesi günü revize teklif dökümanı ve daha çok H1B sürecini anlatan ek bir döküman daha geldi, baktık adamlar bu konuyu yazılı olarak kesin yapacağız demekten çok uzak, bizim kafamız bir kez daha karıştı. 30 Mayıs salı gününü de, sanki geçen haftaki konuşmalar hiç yaşanmamışçasına düşünmekle geçirdik. Şölen o gün reflection takımıyla öğle yemeğine gidip geldi; gelişmiş ülkelerden gelen tüm arkadaşları Kanada'ya, Hintli arkadaşı Amerika'ya oy vermiş mesela - öyle tuhaf bir karar konusu, o kadar elma armut... Akşamüstü yeniden buluşunca konuştuk, olmadı, akşam odaya kapandık olmadı, Sezgin ve Dinçer'le konuştuk, olmadı... Şölen o gece sabahlamış düşünüp araştırarak - benim pilim o kadar yetmedi. Sabah Ada ile uyandığımda "Kanada'da senin için iş imkanları düşündüğümüz kadar rahat olmayabilir; ayrıca orası vatandaşlık yolu olduğu için bir girersek 4-5 sene çıkamayacağımız, uzun süre commit etmeden Amerika'yı deneyelim mi?" dedi Şölen, ve teklifi imzalayıp gönderdi... Bu işin bu kadar çetrefilleneceği, uzayacağı aklımın ucundan geçmezdi; elimizde bir tanesi olsa güle oynaya evet diyeceğimiz iki iş bir arada olunca, bu kadar uzun süre üstüne kafa yorup hep olumsuzluklara, risklere odaklanınca resmen "kırk satır mı, kırk katır mı?"ya döndü konu; sanki ölümlerden ölüm beğeniyoruz gibi heyecansız, kaygılı bir sürece dönüştü.

Şölen sabahladığı gecenin sabahındaki reflection meeting'e gidemedi haliyle. Ertesi gün, 1 Haziran'da MIT'nin Killian Court'daki toplu kep töreni vardı. Hava inanılmaz sıcaktı, neyse ki ağaç gölgesinde güzel bir yer bulabildik. Bu tören, Gatech'tekinden farklı olarak tamamen konuşmalar üstüne kuruluydu, mezunlar sahneye çıkıp diploma almadı; MIT grad programlarında her bölümün kendi ayrı seremonisi oluyormuş (SFMBA'inki de 2 Haziran'da Royal Senestra Otel'deydi). Bu yılın konuk konuşmacısı Mark Rober de, diğer akademik konuşmacılar da hep risk almaktan korkmamaktan, bilinmeze girmenin hazzı ve getirilerinden, cesaretten bahsetti neyse ki; bizim tam da içinden geçtiğimiz buhranda ihtiyacımız olan motivasyonu sağladılar :) Törenin bitiminde de Kresge Hall'un yanına kurulmuş bir alanda yeme içme vardı, orada karnımızı doyurup Ada'yı ailelerle Über'le eve gönderdik ve biz Şölen'le SFMBA'lerin bir kısmının Newbury Street'teki Eva adlı mekandaki toplaşkasına katıldık. Ada'yı ilk kez kendi zevkim uğruna anneme bıraktım, ve ilk kez bensiz gece uykusuna geçti. Annem uyutabilmiş, ama sanırım biraz huzursuz uyumuş olacak ki biz eve 00:00'a doğru geldiğimizde iki kere uyanıp uyuduğunu öğrendim.

Asıl heyecanlı, önemli, diplomaların verileceği kep töreni 2 Haziran cuma sabahı oteldeydi. Erkenden hazırlandık, 09:15 gibi otele ulaştık. Tören 10:00-12:00 arasıydı, otelin balo salonunu düzenlemişler, sınıf zaten çok kalabalık olmayınca çok düzenli, herkesin her şeyi görebildiği, samimi bir tören oldu. Önce birkaç konuşma, sonra Fellow'ların kendi içinde hazırladığı şakalı esprili ödüller, sonra da diploma dağıtımı ve takiben bahçede resepsiyon. O kadar güzel bir ortam vardı ki, ailelere de söyledim, burayı gelip görmeseydiniz Şölen'in burada nasıl güzel günler geçirdiğini, ne güzel bir ortamı olduğunu hayal edemeyecektiniz...

Cumartesi akşamı da evde bir kutlama yemeği yiyip mezuniyet pastası kestik Şölen için. Boston seyahati 24 Mayıs'ta benim Adakuzu'ya kaptırdığım doğum günü kutlamamla başlamıştı, seyahatin asıl amacı olan Şölen'in mezuniyetiyle taçlandı, yarın Türkiye'ye dönüyoruz ama bugünkü evlilik yıldönümü kutlamamızla sona erdi. Çünkü kutlamaya değer çok şey var gerçekten; özellikle bu yılı sağ salim, başarıyla, huzurla atlatabilmiş olmamız; Şölen'in hayalinin peşinden koşup onu elde edebilmiş olması en değerli şey... 2 Haziran'daki törenden beri MIT GradRat yüzüğünü (ve mümkün oldukça diplomasını) elinden bırakamaz oldu Şölen, haklı olarak. O yüzük ona kim olduğunu, neler başardığını hep anımsatacak, ne mutlu...

Şölen 15 Haziran'da 5,5 haftalığına Türkiye'ye gelecek; 1 Ağustos'ta da işe başlayacak.

Ben haftaya işe döndüğümde Batur'la konuşacağım, kafamda Eylül'de Şölen'e katılmak var.

Herhalde New York'a yakın olabilmek için New Jersey'de yaşayacağız, Şölen bu arada evi halletmeye çalışacak.

Bu yaz daha ne yeniliklere gebe... Sonrası da güzel olsun, emekler hep karşılık bulsun dilerim...

Medford, 7 Haziran 2023, 23:07

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)