Covid-19 Günleri - 5 (6?)

11 Mart 2020: Türkiye'de ilk resmi Covid-19 vakasının açıklanmasının sene-i devriyesi.

Aralık 2019'da Wuhan'da resmi olarak açıklanan ilk vakanın üstünden neredeyse 16 ay, işin Türkiye'de ciddiye binmesinin üstündense tam bir yıl geçti. Tam bir yıldır, Eylül ayında haftada bir olmak üzere beş kere ofise gitmemi saymazsak, evden çalışıyorum. Evden çalışmaktan tek bir gün bile yakınmadım, yorulmadım, sıkılmadım. Uzaktan çalışma sırasında ekibe dışarıdan ve içeriden yeni insanlar kattım, yeni işler devraldım; yine de ofise gitmemenin verimlilikten bir şey kaybettirdiğini hiç düşünmedim. Aksine, ilk günden beri değerini en çok bildiğim şeylerin başında olan yolda boşa geçen zamanı sabahları kaliteli uykuyla, akşamüstleri ise sporla ve erken yemek yiyebilme lüksüyle değerlendirdim. Pandemide korka korka iki ev taşıdık, iki terfi bir iş değişikliği kutladık, ailelerle daha fazla zaman geçirdik ve mezun olalı beri ilk defa bu kadar çok kere denize girdik. 

Hastalığın yayılımıyla ilgili yazın bir şekilde bilgi akışı kesildi, turizme balta vurulmasın diye vaka değil, belli kriterlerle sınırlandırılmış "hasta" sayıları açıklandı, sonra gün geldi belediye başkanları ve sağlık çalışanları "yanıyoruz" demeye başladı ve ne hikmetse sonbaharda yeniden tüm dünyada olduğu gibi vaka sayılarına geri dönüldü (vakaların yeniden açıklanmaya başladığı ilk günde 6814 hastaya karşılık 28.351 vaka vardı). Sonra yeniden 21:00'den sonra sokağa çıkma yasakları geldi, bunu hafta sonu sokağa çıkma yasakları ve restoran kapatmaları izledi. Sonra, tamamen ekonomik sebeplerle, hasta sayıları düşmemiş ancak vaka sayıları artma eğilimindeyken, 1 Mart itibarıyla şehirleri on bin kişiye düşen vaka sayısına göre dört risk seviyesine ayırıp her birine normalleşme kuralları tanımladılar ve " iki haftada bir şehir risk gruplarının ve dolayısıyla kuralların güncelleneceğini" söylediler. Ne oldu peki? 27 Şubat toplam vaka sayısı 9100lerde iken (ve henüz normalleşmenin etkileri tam görülmemişken) şimdi 14000'lere, hasta sayısı da 600lerden 800lere geldi, hiç Covid duymadığım An Vokal'deki arkadaşların aynı evi paylaştığı kişilerin pozitif olduğu haberleri geldi. İşin bir de aşılama bacağı var. "Türkiye neden Astra Zeneca, Pfizer aşılarını al(a)madı, Çin aşısına güvenebilecek miyiz, neden gelişmiş ülkeler Çin aşısını hiç almadı, aşıya hakkıyla para verildi mi yoksa yine yolsuzluk mu dönüyor, üretici firmanın bedelsiz gönderdiği dozlar için aracı firmaya para ödendi mi?" soru ve tartışmaları arasında sağlık çalışanları, 60 yaş üstü kişiler,  öğretmenler vs gibi bir öncelik sırasıyla aşılama başladı. Annem babam ilk dozu Şubat ayında oldu, yarın (16 Mart) da ikinci doz için randevuları var. Aşının bir de tedarik problemi var. Aşılama takvimi birkaç kez güncellendi, hesapta Nisan sonunda 100 milyon doz ulaşacaktı ama çok daha az sayıda tedarik edilebildi. Aşılama doğru dürüst ilerlemiyor... Yani, film muhtemelen başa sarıyor, bir süre sıkı ya da görece gevşek yasaklarla gideceğiz, muhtemelen yaz aylarında yine sayılarla oynamaya ya da metrikleri değiştirerek görece iyi sayılarla ilerlemeye başlayacaklar, çünkü ekonomi çok kırılgan, çünkü yine bütün ümit turizmde, çünkü küçük esnaf, hele de yeme içme eğlence tarafının devam edecek nefesi kalmadı (zaten o yüzden 07-19 arasında ve kağıt üstünde 50% kapasiteyle de olsa 1 Mart'tan itibaren -tüm risklerine ve kalabalıklarına rağmen- açıldılar)...   



İlk yazıma koyduğum 31 Mart 2020 Covid-19 durum kartında 15.422 test ve 2.704 vaka, 46 vefat varmış, bugünlerde açıklanan tablo yukarıdaki gibi seyrediyor



27 Şubat 2020 tarihli şehir bazlı risk haritası ve normalleşme kuralları


Bugünlerde en büyük belirsizliğimiz canımın çıkacağı yeni serüvene ne zaman başlayabileceği.
En büyük kaygım ise, her ne kadar vakalar o yönde sinyal vermese de, yeniden ofise dönme ihtimalimiz. Ne yolda kaybedecek zamanı, ne her gün ne giyeceğiz kaygısını göze alabiliyorum. Evde spora daha düzenli zaman ayırabilmek, akşam yemeklerini 19-19.30 gibi yiyebilmek, arada bir ailelerin yanına kaçıp oradan çalışabilmek gibi küçük lüksleri kaybetmekten alabildiğine korkuyorum...

Gönlüm istiyor ki bu yazı da geçen yaz gibi evlerden tamamlayalım, hem denize bir şans daha doyalım, hem canımla ayrı düşmeyelim.

Hepsi içimden geçiyor, bakalım önümüzdeki dönem neler getirecek.

15 Mart 2020, İstanbul, evde



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)