Pandemi bahane, tekne tatili şahane!

 Malum Aralık 2019’dan beri Çin’den başlayarak tüm dünya Covid19 etkisine girdi. Mart ortasından beri ofisler kapandı, evden çalışıyoruz. Sokağa çıkma yasakları, şehirlerarası yolların kapanması, okulların tatil olması derken yaz geldi. Mayıs’ta AVM’lerin “ne alaka” dedirten süper ekonomi odaklı açılışını saymazsak, Ramazan bayramındaki son yasaklardan sonra biz hariç her şey bir anda fazlaca normalleşti. Seyahat yasağı kalkınca kendimizi süper kişisel önlemlerle ailelerin yanına attık; sonra İstanbul’a dönüp ev taşıdık ve yeniden, koşarcasına ama yine kişisel kozamızı delmeden ailelerin yanına... Böyle bir ortamda yazın başbaşa bir tatil yapmak neredeyse imkansız gibiydi. Otellere (ne kadar lüks ve hijyenik olduğu iddia edilirse edilsin) güvenemedik. Karavan fazla incelikli ve raconlu, biraz da konforsuz geldi. Biz de normalde (genelde büyük bir grupla çıkıldığını duyduğumuzdan) çok da aklımıza gelmeyecek bir seçeneğe; tekneye yöneldik. 

Önce arkadaşım Bülent’in Bozburun’da başlattığı yelkeni araştırdık. Fiyatlar arkadaş hatrı ile bile çok iyi bir otel seviyesinde. Tarih ayarlamaya çalışırken (bayramı ayırtıp son anda bayram sonrası haftaya karar verip onu da kaybetmek) son dakika kararsızlıkları ile denk getiremedik. Bir de yelken daha dar, sallantılı, yemekleri kendin yapıyorsun - yanımıza arkadaş da bulamayınca (neredeyse herkesin çocuğu var; denizler fatihi canım İpek de tarihi bizimle uyduramadı) deniz üstü tatili konseptine  çok sert girmiş olmayalım diye kuzenimin önerdiği Göcek çıkışlı motor yatta karar kıldık. 9 Ağustos, Göcek kalkışlı, canımla ben + kaptan ve eşi! Yemekler için malzeme bizden, hazırlık onlardan. Yeme içme hariç 5 gece için gecelik 2300TLye anlaştık.

Teknede ne giyilir, ne yapılır, ne pişirilebilir pek bilmediğimizden Google amcayla fazlaca içli dışlı oldum. Hem kendime not, hem arayana ışık olsun diye teknedeki 2.5. Günümden bildiriyorum :)

Göcek koyları pek güzel, anlatıldığı kadar var. İlk gün Atbükü ile başladık; akşam Boynuzbükü’nde konakladık. Günlük tekne turları gibi koya gelince hop yarım saat yüzme molası şeklinde olmuyor; hele ki kalış süresi uzunsa bir koyda 3-4 saat geçiriliyor. Akşamüstü girilen koy, uyunacak koy anlamına geliyor. Hem akşamüstü varışta; hem sabah erkence saatte koyda yüzme imkanı oluyor. İsteyen gece de girebilir kaptanın izni dahilinde; biz henüz yapmadık (akşamları serin oluyor iki gündür) ama deneyesimiz var :)

İkinci gün Boynuzbükü’nden Büyükova’ya geçtik; sonra da 17 gibi Kille koyuna gidip geceyi orada geçirdik. Boynuzbükü’nün aksine Kille çok sakin bir koy; öyle lüks tekneler, ünlülerin yatları falan da yok. Sessiz sakin bir gece için ideal - tabii etrafta şuursuz müziğiyle ortamın mahvına sebep olan tekneler ya da kamptılar yoksa... 

Üçüncü gün Kille’de yüzüp kahvaltı ettik ve Bedri Rahmi Koyu’na (taşyaka) geçtik. Burası daha çok teknelerin tatlı su ikmali yaptığı bir koy; yüzmek için bence çok keyifli değil çünkü tam anlamıyla tekne istilası altında. Tekne temiz su deposunu doldururken karaya çıkıp Bedri Rahmi’nin kayaya boyadığı balık motifine bakabilirsiniz - bizim tam kahvaltıya denk gelince karaya çıkmadık. Bu koyda bir de Likya Kaya mezarları var. İkinci durağımız turkuaz sularıyla çok hoşumuza giden Sıralıbük oldu. Geceyi oldukça sakin ve huzurlu şekilde burada geçirdik; sabah da 06:30 gibi güverteye çıkıp muhteşem gündoğumu manzaralarına tanıklık ettik...

Sıralıbük’te sabah denize girdikten sonra kahvaltı ettik, sonra demir alıp Martı Koyu’na doğru ayrıldık. Yolda Hamam Koyu’ndan geçtik ama yüzmek için durmadık. Buradaki antik kalıntıların Kleopatra’nın  hamamı olduğuna inanılıyormuş. Martı Koyu’nda, suda bir anda türeyen minik deniz anaları yüzünden biraz erken ayrıldık ve akşamüstüne doğru Akvaryum Koyu’na geldik. Akvaryum Koyu, Kapıdağ Yarımadası’nın bitip adaların başladığı bölgedeki ilk durağımız, Domuz Adası’nda. Adanın bir tarafı Simavi’lere 49 yıllığına kiralanmış, adamlar da kendilerine Lego gibi görünen şahane bir tesis kurmuşlar! Biz onu geçip Akvaryum Koyu’na ulaştık. Burada da denizin dibinde bir antik batık var, öyle ki yüzerken ayağınızı basabileceğiniz kadar yükselen duvarlar mevcut, deniz de şahane. İlk ulaştığımızda biraz yüzdük ancak batığa gitmedik, günlük tekne istilası vardı ve ortalık kalabalıktı. Herkes çekilince, 17:30 gibi tekrar girdik ve 2 saat kadar şahane denizin, balıkların, batığın tadını çıkardık. Akvaryum koyu, adının da anlattığı üzere şimdiye kadar en fazla balığın bulunduğu koy. Bir de hem oraya giderken, hem de akşamüstü ve gece deniz kaplumbağalarını gördük! Bir de sürü halinde havalanıp suda sıçrayan minik balık sürüleri... 

Geceyi etrafımızda bolca tekne ile beraber Akvaryum Koyu’nda geçirdik. Sağımızdaki iki tekne çıldırmış gibi dans etti, düğün havalarında oynadı, müzikte birbiriyle yarıştı. Tekne tatilinden ne beklersiniz bilmem ama, bu kadarı, hele de etrafa da müziğini bu kadar saçanı bizi çok rahatsız etti. Bir şey de denmiyor, sabırla sıkılacakları, enerjilerinin tükeneceği anı bekledik. 23:00e doğru etraf sakinleşti, biz de yemeğimizi yemiş güvertede uzanıyorduk. Sessizlik ve karanlık çökünce yıldızların altında biraz uyuyup yatağa öyle geçtik. Sabah yine gün doğumu manzarası umuduyla erkenden uyanıp dışarı çıktım ama buradaki yönümüz ve tepelerin uzanışı pek müsait değildi, önceki günkü manzaraları yakalayamadım - ama ne olursa olsun o sessizlikte, cırcır böceklerinin (ve maalesef 3-4 inatçı arının) sesi altında doğayı izlemek harika bir his.

Akvaryum Koyu’ndan sonra diğer adaya, Tersane Adası’na geçtik. Burada Osmanlı zamanında gemilerin bakımı onarımı yapılırmış. Kışlık Liman denen koy en kuytu yeri, gemiler kışın buraya bağlanırmış (şimdi de bazı tekneleri kışın buraya bağlıyorlar), bu alanı birileri bir şekilde üstüne geçirmiş, kendi mülkü gibi kullanıyor (kaptanın eşi çiftlik gibi hayvan beslediklerinden, elektriği jeneratörle ürettiklerinden, suyu yeraltından ya da ilerideki gölden temin ettiklerinden bahsetti) ve anladığım kadarıyla restoranını kullanmayan teknelerin duraklamasına pek İzin verilmiyor. Burada da antik kalıntılar var. Buranın ardından Yazlık Liman’a gelip denize burada girdik, kahvaltıyı burada ettik.      

Akşam üstü Yazlık limandan Yassıcalar’a doğru yola çıktık. Buradan Göcek’e giderken sağda Zeytin Adası var, ada diğerlerine göre çok daha yeşil. Burası Zorlu’larınmış, özel olarak bakılıp ağaçlandırılmış. O geceyi yanımıza yanaşan süper lüks bir katamaran eşliğinde Yassıcalar'da geçirdik. Son gecemizde dışarıda uyumayı denedik, üstümüze battaniye serdik falan ama yine çok esintili geldi ve kafamızın üşümesinden korkarak odaya indik. Bazı teknelerde dışarıda yatılabilmesi için güneşlenme yataklarının yan taraflarını da kapatan tenteler oluyormuş, rüzgarı kesmesi açısından çok yararlı olabilir. Sonuç olarak biz hiç dışarıda uyuyamadık ama en azından tam da bizim tekne tarihlerine denk gelen meteor yağmurunu izleyebildik... Sabah erkenden denize girdik, kahvaltı ettik, sonra toparlanıp 10:30 gibi Göcek'e geri döndük.

5 gün hiç karaya değmeyince, tekneden indikten sonra 1,5-2 gün ara ara sallanmaya devam ettik :) O sessiz sakinlik, dalga ve ağustos böceği sesleri, tenha yerlerde deniz babanın malıymışçasına yüzme özgürlüğü bize fazlasıyla iyi geldi, ve tekrarlamak gerekirse, biz o beş günde hiç sıkılmadık!

Tekneyle ilgili mini notlarım ise şöyle:

- Kesinlikle fazla giysiye gerek yok. Bizim iki akşamımız da bana göre oldukça serindi; bu ihtimale karşı en azından kısa kollu tişört ve şal (idealde ince ceket) ve ince bir uzun pantolon bulundurmakta yarar var. Gündüz zaten mayo ile geçiyor; mayo üstüne geçirmek için rahat birkaç tişört ya da elbise fazlasıyla iş görür. Akşam yemeğinde öyle makyajlı süslü olmanın hiç anlamı yok; olabildiğince rahat giysiler daha uygun. Yani ayakkabı çanta süs püs taşımaya asla gerek yok!

-Teknede ayakkabı terlik giymiyoruz. Deniz ayakkabısı ya da slipstop tarzı bir şey olursa rahat olabilir. Bota binerken terliktense deniz ayakkabısı daha konforlu olur gibi geldi bana.

-Bizim Teknede jeneratör yokmuş, çamaşır bulaşık makinesi çalışmıyor; bulaşıklar elde yıkanıyor. Duvarlardaki prizler çalışmıyor; mobil cihazlar bir noktada her daim şarj edilebiliyor ancak 220V elektrik isteyen laptop sadece gündüz saatlerinde ve inverter desteğiyle şarj olabiliyor. Teknenin aküleri tepesindeki güneş panelleriyle doluyor ve içerde 12V enerji var. Buzdolabı geniş; ancak 12V olduğu için buzluk yok gibi düşünmek lazım, dondurma alıp iki üç saat sonra yenemez; eriyormuş. Ancak diğer ürünlerin soğutmasında problem yok. 

-Bazı teknelerin üstünde uydu alıcıları mevcut. TV bu tatilde aklıma gelen en son şey oldu, çok bağımlısı değilseniz tekneye TV var diye ek ücreti ödemeye hiç gerek yok. Kitabınızı, müziğinizi alın gelin. Bize 5 gün sıkılırsınız dediler ama 3 gün daha burada olsak hiç sıkılmayız.  

-Tekneye gelirken 5 günlük et, sebze, meyve, süt ürünleri ve şarküteriyi Göcek merkezdeki marketlerden alıp geldik (dolaba hepsi sığıyor). Carrefour, Migros, Şok, Bim hepsi (en küçük formatlarda) var; hepsi alınanları tekneye ait bota getirip bırakıyor. Genelde yoğunluk olduğu için bir marketten tüm alınacaklar alınıp çıkılamayabilir gibi anladım. Carrefour örneğin ekmek ve et için diğerlerinden daha iyi. Balık ve manav için BİM’e yakın olanları tercih ettik (kaptanın tavsiyesi ile). Genel olarak tüm alışverişin yapılması iyi elbette ama bir şey gerekir ya da tükenirse yüzen Carrefour tekneciği ve Migros gemisi denk getirilip karadaki marketle ayni fiyattan alınabiliyor-sadece bunların alkol ve sigara satışı yasak. O grupları tam tekmil karadan edinmek şart. Yiyecek alışverişi yapılırken tekne personeli de hesaba katılıyor, atlanmaması gereken bir detay. 

-Migros gemisi diye boşa yazmadım; karada Migros jet varken denizde 2M Migros yüzüyor :) Migros marka temel ürün satmıyor; buna karşılık Movenpick dondurmasından acı biberli ithal çikolatasına; avokadodan ithal sodalara kadar her şeyin en kalitelisi var! Cezir ve tıraş makinesi bile var :) benim hem karada hem denizde marketlerde bulamadığım tek şey şişme deniz simidi (yetişkin için) ve duş lifi oldu. 

-Bunların dışında girişimci halk çok da iyi düşünerek küçük sürat tekneleriyle cirit atıp Algida dondurma, Özsüt tatlı, çanta-elbise satıyor. Dondurmayı sormadık; karadan ve yüzer Migros’lardan daha pahalıymış ama Özsüt tatlıların tümü 25tl (2020 yazı-sanıyorum Özsüt dükkanlarında 15-20tl arasıdır). Tabii satan çocukların bu hizmeti ayağınıza getirmesinin ve bütün gün güneşin alnında cayır  cayır yanma pahasına uğraşıp mazot yakmasının bir bedeli olacaktı. Bir tane de SPA teknesi geziyormuş isteyenler için, hizmette sınır yok!

-Teknenin en iyi yanı hiç zaman kaybı ve telaş yaşatmaması. Gezme görme tatillerini geçtim, her şey dahil otele gitmiyorsan (ki biz gitmiyoruz) minimumda akşam yemeği/gezmesi/eğlenmesi için ön araştırma-rezervasyon-hazırlık-ulaşım telaşı oluyor mutlaka. Burası asla öyle değil! Bir kere hangi koya ne zaman girip çıkılacağı kaptanın tasarrufunda (biz zaten bölgeyi de bilmeyince hiç sesimizi çıkarmıyoruz), onun dışındaki zamanlarda ne yapacağın da tamamen senin elinde! Sabah uyanınca doğrudan mayoları giyip biraz ayılınca denize atla, çık otur bir şeyler oku, istersen tekrar yüz; sonra kahvaltı et, öğle sıcağında otur yine bir şeyler oku/yaz ya da uyu; sonra biraz daha yüz, acıktıysan öğle yemeği ye, akşamüstü yine yüz, ya da yat, ya da oku, ya da içkini yudumla, sonra yine yüz, sonra kısacık duş al, hazırlanma gereği olmadan eline ne geçerse giy ve yeniden yukarı çıkıp otur, sonra istediğin müziği açıp o gün yemek istediğin yemeği ye, sonra da gece boyu yıldızları seyret! Belki de en güzel yanı bu :) Bir de bütün gün sessizlikte, mavilikte kaybolmak - sanki dünyada sadece sen kalmışsın gibi!  

-Akşam “eğlence”nin, gürültü patırtının dozunu çok iyi ayarlamak gerekiyor. Kanımca tekne tatilinin bolca denizle haşır neşir olmaktan sonraki ikinci ana amacı izole olma, sakinleme ihtiyacı - en azından bizim için öyle. Sessizlik içinde, deniz ve cırcır böceği sesinden başka mümkünse pek bir şey duymadan günler geceler geçirmek çok değerli. Hele ki geceleri, saat 21:30 olup yeme içme işleri kapanınca güvertede uzanıp sessizlik ve karanlık içinde yıldızlara bakmak... Bunu bozmayın. O kadar dans etmek, coşmak niyetindeyseniz bunu olabildiğince kısık sesle yapın ya da teknenizi daha alakasız bir yere çektirin. 

-Teknenin yönü doğuya bakar halde ise sabah erken uyanıp gün doğumunu izlemeyi atlamayın, gerekirse biraz da güvertede uyursunuz :)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)