COVID-19 Günleri

Bu maalesef bir gezi notu değil, olamıyor.

Aralık 2019 sonunda Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan, başta çok da ciddiye almadığım, ama gerçekten küresel bir köy haline gelen dünyada Türkiye'de ilk resmi vakanın teşhis edilmesinin sadece 2,5 ay sürdüğü yeni nesil koronavirüs COVID-19'un etkisinde tüm dünya. Özellikle Çin, İtalya, İspanya, İran, geriden gelip liderliğe göz dikmeye teşne Amerika, İngiltere - ve burası, Türkiye.

Ofisteki kızların abartılı hareketleri, CEO'nun her yere dezenfektan yerleştirmesi, gayet "dokunmatik" (artık eski) ofisin kapılarına kağıt sıkıştırıp veya otomatik gözlere post-it yapıştırıp daimi açık hale getirmesi, yarım saatte bir el dezenfekte etmeler başlarda bana hayli saçma ve komik geliyordu. En az tüm ülkeler bir bir düşerken Türkiye'deki ilk vakanın 11 Mart'ta açıklanması kadar. THY'nin yurt dışına inen uçaklarında hasta yolcu tespit ediliyor ama bizde henüz vaka yok, öyle mi?

Sanırım bu işin en kötü yanı, zamanlama olarak bu kadar güvenemediğimiz bir yönetim ve medyanın olduğu yıllara denk gelmesi oldu. Yoksa testi önce negatif, sonra pozitif çıktı diye hakkında uzun hikayeler düzülen eski kara kuvvetleri komutanının ölümünden sonra ailesinin de corona virusu taşıdığı ve ölümünün bu yüzden olabileceğinin konuşulması; vaka ve ölüm sayısının gece yarısına doğru sağlık bakanının (kişisel) Twitter adresinden açıklanması falan hiç dert değil. Gerçi son 2-3 gündür internet sitesine de koyuyorlar saat 19:30 gibi, haklarını yemeyelim.

Ben 18 Mart'tan beri evden çalışıyorum, canım 17 Mart'tan beri evde (bugün 31 Mart). Evden çalışma özellikle bizim şirket için normal şartlarda bir hayaldi bana sorsanız, bunu bir yan hak, bir sevimlilik olarak çalışanlara ayda iki gün olarak bile sunmaları uzun ikna çabaları gerektirirdi. Şimdi zorunlu olarak gördüler ki aslında özellikle bazı iş kolları için ofiste ya da evde olmak arasında marjinal fark var. Toplantı dediğin evden daha bile rahat yapılıyor, herkes vaktinde telekonferansa dahil oluyor, daha az laklak ediliyor, herkes birbirini dinlemek zorunda kalıyor (bizim şirketin konuşmayı pek seven çalışanlarının en önemli hobisi, toplantılarda ikili üçlü mikro toplantılar oluşturup kafa şişirmek :( ) ve birbirinin sözünün üstüne konuşma çok daha az oluyor. Sabah kalkınca hazırlanma, ne giyeceğini düşünme, yol derdi olmaması da cabası! Gün içinde ufak tefek işler halloluyor, çalışma da gayet verimli devam ediyor (en azından benim işim için öyle). Geçtiğimiz günlerde İK'dan bir yöneticiyle 27 Nisan'da ekibe katılacak arkadaşın altında çalışacak ekibin işe alımıyla ilgili konuşurken sordum, evden çalışma hakkının ofise dönünce de sunulması gündeme geldi mi hiç diye, "hayır" dedi. Tabii ki. "Neyse", dedim, "ben gündeme getirmiş olayım, sen iletirsin". Kısmet elbet. Bir de utanmadan diyor ki "bu zaten şimdi de yöneticinle aranda ayarlayabileceğin bir konu". Yok ya? O kadar eski kafalı adamın olduğu yerde, yazılı olmayan, resmi olarak sunulmayan bir hakkı kullanacaksın. Hiç inandırıcı değil. Özellikle yeni ofiste, aylardır hem kafamda hem gözümde büyüyen, birkaç kez kabuslarıma bile giren Vadistanbul'da çalışırken en azından ayda 2 gün evden çalışabilmek bana ilaç gibi gelirdi...

Bu virüs işi tüm dünyayı, ama en çok da bizim gibi ekonomisi zaten pamuk ipliğine bağlı ülkeleri fena etkiledi. Zaten Avrupa'sından Amerika'sına kadar her yerde işe alımlar durdu/dondu, bizim şirkette de tabii... Bir de bizde zorla yıllık izin kullandırma furyası başladı, sonraki adım ücretsiz izin olur diye korkuyorum. Gelişmiş ülkeler vatandaşlarına yardım paketleri, esnaf ve sanayicilere hibeler açıklarken bizimkilerden çıka çıka yardım kampanyası çağrısı çıktı, oradan da hayır yok... Şimdi yeme-içme-market hariç neredeyse tüm esnaf kapalıyken, işler sıfırlanmış ve kiralar aynı şekilde devam ediyorken ve küçük işletmeler insanları işten çıkarmaya çoktan başlamışken; büyük şirketlerin de yıllık izin-ücretsiz izin-işten çıkarma fazlarını ne zaman ve ne hızla geçireceğini merak ediyorum mesela. Çünkü bunu yapamazsın diyen yok, yapılmaması için önlem alan, çözüm sunan yok. Virüsün sağlık tehdidi ortadan kalkınca, hatta belki de daha önce, işsizlik artışının getireceği sosyal patlama işten bile değil. Hem anlayamadığım bir konu daha; bu pandeminin "sona erdiğine" kim nasıl karar verecek? Artık yeni vaka çıkmadığı gün ise o, test edilmemiş ama ortalıkta kol gezen vaka olmadığından aynı anda tüm halkı test etmeden nasıl emin olacağız? Şimdi neredeyse tüm ülkeler sınırlarını kapattı, hatta Türkiye'de şehirler arası yolculuk bile mücbir sebepler dışında yasaklanıp valilik iznine bağlandı; ama açıldığında ne olacak? Hastalığın aşısı ya da ilacı bulunup %100 güvenilir olarak çalıştıklarından emin olunduğunda mı rahatlayacak insanlar? Bir gün CEO ya da CHRO'dan bir mail gelip "Merhaba sevgili arkadaşlar, yarın yeni ofisimizde buluşuyoruz" dendiğinde gönül rahatlığı, bahar ferahlığıyla (düne kadar market ve manav ihtiyacı, bir de iki kuruşluk mahalle turu dışında çıkmaktan imtina ettiğimiz) evimizden giyinip süslenip çıkıp, ofiste bilmem kaç kişinin arasında oturabilecek miyiz? Hadi işe gidip gelmeye başladık, esnaf yeniden canlandı, fabrikalar/atölyeler işlemeye başladı diyelim; işler ne kadar zaman sonra eski seviyesine çıkacak, piyasa o kadar canlanacak? İnsanlar yine kalabalıklarda hafif de olsa tedirgin olmayacak mı? Toplu taşımada tutunma direklerine dokunmamak için kırk takla atmayacak, öksüren/hapşıranlardan köşe bucak kaçmayacak mı? Çok değil, bundan iki üç ay önce kapı kollarına dokunmaktan imtina eden, asansör düğmelerine giysisinin koluyla basanlarla "obsesif" diye dalga geçenler bundan sonra onlara en az bir adım daha yaklaşmayacak mı sanıyoruz gerçekten? Bizim ofisteki Murat mesela, bir de Bilkent'ten Haldun hoca... hala yemekhanedeki ekmekleri poşetinden tutup ısırarak yemesi, asansörü anahtarıyla çağırması aklımda. Ama artık hepimiz Murat'ız, hepimiz Haldun'uz kanımca. Ve hepiniz biraz insansevmez Gonca'sınız mesela...

Korona günlerinin (görebildiğim kadarıyla) şehri ve her gün yeterince gördüğüm kadarıyla evi nasıl etkilediğinden de bahsedeyim biraz: Geçen gün mahalle turumuzu arabayla mini İstanbul turu ile sonlandırdık. Hafta içi akşam bile oturacak yer bulamadığımız Akaretler'deki tüm mekanlar kapalı, in cin top oynuyor. Boğaz hattı bomboş, tek tük yürüyenler (bu araç turunu iki kere yaptık, ilkinde henüz sahillerde yürümek, koşmak ve piknik yapmak yasaklanmamıştı) dışında kimsecikler yok. Şehir tam akşam ya da pazar günü Avrupa kentleri sakinliğinde. Elektrik direklerindeki reklam bayraklarının bir kısmı kiralanmamış, dışarı çıkan çok azalınca (toplu taşıma kullanım sayıları normal dönemin 10%'una kadar geriledi son günlerde) markalar haklı olarak kiralamaları durdurmuş tabii... Hala dolu olan panolarda ya uzun dönem afişler var, ya da Korona'dan korunmanın yolları bilgileri. Mahalle aralarında (Gayrettepe'de mesela) insanlar tarafından beslenmeye alışmış kediler yürüyen birini görünce toplu halde bir umut peşine takılıyor (işin bir de bu boyutu var tabii). Bizim pencere kenarlarında daha önce görmediğim (ya da fark etmediğim) kadar kuş gidip geliyor (aklıma geldikçe ekmek ufalıyorum). Topuş'u bazı zamanlar kapıda beklerken buluyoruz, normalde aşağıda bizi görüp beraber de yukarı çıkardı ama artık biz de her gün apartmana girip çıkmıyoruz - neyse ki Nedret Abi hala dükkanı açıyor ve apartmanın kedilerini (özellikle Yumoş'u ve bizim Topuş'u) besliyor. Evden alışveriş dışında çıkmıyoruz dedim ya, markete ya da manava gidip gelince poşetleri mümkünse balkona atıp üstlerine virüs bulaşmışsa açık havada yok olsun diye birkaç gün orada bekletiyoruz; sonra da paketli tüm ürünleri sabunla/duş jeliyle yıkayıp sonra dolaplara kaldırıyoruz. Canım zaten normalde de pimpirikli bir şahsiyet olduğu için evin içinde her gün en az yirmi kere "ellerini yıkadın mı?" diye soruyor. Yıkamaktan ellerimiz kurudu, bir nemlendirici krem salonun ortasında duruyor. Bir de tek kullanımlık latex eldiven kutusu ile maskeler: Markete giderken maske-eldiven kuşanmak şart, eve kargo ya da sucu gelince de kapı tercihen maske ile açılıyor, su damacanası ya kolonyalanıyor ya dezenfektan fışkırtılmak suretiyle temizleniyor; kargolar kapının arkasındaki fayansta birkaç gün ellenmeden bekletiliyor ve sonra kolonyalanarak açılıyor. Marketlerde içeri belli sayıda müşteri alınma kuralı geldi geçen hafta, bir de çocukları almayacaklardı, ne kadar uygulanıyor bilmiyorum. Bizim buradaki organikçi İpek Hanım Çiftliği eğer gözlerim beni yamultmadıysa girişe bir de termal kamera koymuş - sanırsam tikiliğinden :). Kuaförler berberler de 8-9 gün önce kapatıldı, bu koşullarda eve özel kuaför çağıracak kadar şuurunu kaybeden güruh dışında herkes kendi bakımını yapmak zorunda kaldı (normalde de minimum bakım onarımla yaşayanlara selam olsun!). Evlere gelip giden (yatılı olmayan) temizlikçi-yardımcılar da bu sırada büyük ihtimalle yalan oldu; aslında zorunlu bir eşitlik hali söz konusu (olley!). Evde her gün en az iki öğün yemek yeniyor, hazırlığı - pişirmesi - toplaması derken benim mutfak işim çok arttı. Instagram evde ekmek, lahmacun vs gibi pro işlere girişen insanların gönderilerinden geçilmiyor. Benim ne o kadar zamanım, ne de ekipmanım var o yüzden hala minimal takılmaya devam ediyorum :)

Evde olmak henüz beni sıkıştırmadı. Gözlemim boş insanları çoktan delirttiği yönünde, oysa ben daha ne fotoğraf arşivlerine dalacak, ne dolap çekmece düzenleyecek, ne adamakıllı kitap okuyacak, ne de deliler gibi dizi/film bitirecek zaman bulabildim. Resmen yarın hayat normale dönse hazır değilim, kafamda listeleyip toparlayamadığım o kadar çok yapılacağım var :) 31 Mart 2020'yi bitirmeye 12 dakika kala bu yazıyı şimdilik (muhtemelen bir virgül ile) kapatayım; bu iş tahminimce en az Nisan sonuna kadar devam edecek. Okullar şimdilik 30 Nisan'a kadar kapalı, devlet EBA TV denen televizyon yayınlarından, özel okullar da genelde kendi kadrolarını kullanarak yaptıkları canlı yayınlar ile destekleyerek eğitime devam ediyor. Bunun anne-babama etkisi tabii ki bana da yansıdı, üç akşam uzun uzadıya Zoom eğitimleri, sunum hazırlama seansları, sinir harbi, "ama bunları dün konuşmuştuk"lar ve kapanış! Neyse ki şimdi konuya hakim, her gün prova edip önümüzdeki salı günkü ilk canlı yayın dersine hazırlanıyor annem, bir de her gün okul toplantısına iştirak ediyor.  65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı geldiği için babam zaten sürekli evde, annemin bilgisayar işlerini topluyor, bir de temizlik işlerine bakıyor. Bir de gönlümden geçen şu atalet içinde taşınma işini halletmekti aslında (hedef 23 Nisan tatiliydi, belki hala orası hedeflenebilir) ama yapabilecek miyiz, zaman gösterecek...

Bir sonraki dökülmeye kadar sağlık ve dinginlik umuduyla...

31 Mart 2020, 23:52, evde




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)