COVID-19 Günleri (ve diğerleri) - 4

Evden çalışmaya, evde yaşamaya başlayalı 4 ayı geçti.

Vakalar normalleşmeden ülke(ler) normalleşmeye başladı, önce AVM'ler, sonra kafeler, sonra "yaz geliyor, turizm ve ekonomi (daha fazla) ölmesin" diye yollar açıldı. Tartışmalar arasında liselere ve üniversitelere giriş sınavları yapıldı, çocuklar maskeler ve korkular altında sınavlara girip çıktı. En sonunda 24 Temmuz'da, Lozan'ın yıldönümünde Ayasofya camiye çevrildi, 350 bin kişiyle cuma namazı kılındı. Kadınlar öldürüldü. Bazıları yarınlar yokmuşçasına kafeleri, barları, plajları doldurdu; dibdibe oturulan uçaklarda, otobüslerde kendini ve barındırdığı tüm mikroorganizmaları oradan oraya taşıdı.

Ramazan Bayramı'ndaki sokağa çıkma yasağının hemen ardından 3 Haziran'da seyahat yasağı kalkıp şehirlerarası yollar tamamen açıldıktan sonra tekrar vakalar artar, yollar yeniden kapanır endişesiyle binbir kuşku ve soru ile ailelerin yanından çalışıp onlarla biraz zaman geçirmek için 17 Haziran'da  arabayla yola çıktık; önce Antalya, sonra Foça. Öncesinde kendimizce kurduğumuz kozamızda yaşamış olsak da yine de artık taşınma zamanının gerçekten geldiği yeni ve kalbimin birazını bıraktığım eski evle ilgili alışveriş/çarşı işleri çıktığı için minimumda da olsa insanlarla temas içinde olduğumuzdan anne babalara gerçek bir soru sorduk: gelmemize razı mısınız? Düşün taşın evet kararı çıktı, bizim de yaklaşık 16 günlük ailelerin yanından çalışma maceramız başladı. Arabaya yolda gerekebilecek her şeyle (dışarıyla teması tuvalet dışında sıfırlayacak gerçeklikte her şey) doldurduk, yolda iki öğün yemek yiyerek ~10 saatte Antalya'ya vardık. Sabah 07:00'de evden çıkıp denize gidip 08:30da bilgisayarın başında olacak şekilde bir düzen tutturdum, gündüzlerden pek hayır gelmedi ama en azından denize kavuştum, en azından akşam ailemle görüştüm. Foça'da deniz seansını 12 saat ileri alıp akşamüstücü olduk, yine suyla hemhal olduk.

Biz evlere gelme işini Temmuz'da ofise çağırabilirler ve/veya yollar yeniden kapanır diye taşınmanın önüne çektik ama şirketlerden çok şükür ki Eylül'e kadar evden çalışmaya devam kararı çıktı. Sonrasında yollar yeniden kapanmadı, aman turizm ölmesin diye sokağa çıkma yasağı da bugüne (28 Temmuz) kadar hiç geri gelmedi. Vakalar da aman aman azalmadı gerçi, 900'ün üstünde seyretmeye devam ediyor, sonbaharda ne olur bilinmez. İçimden hala vaka sayıları azalmasın, ölüm olmasın, ofis de açılmasın diye geçiriyorum, yalan yok!

3 Temmuz gecesi İstanbul'a döndük ve 11 Temmuz için ayarladığımız taşınma için hummalı şekilde çalışmaya başladık. Hafta içi iş tam gaz devam tabii, bir yandan da azıcık eşyamızı kolilemeye, evi yarı göçer hale getirmeye başladık. 9 Temmuz'da ev temizlendi, temizlik sonrasında eşyaların bazılarını getirip yeni eve önden koyduk, dışarıdan aldığımız bir iki mutfak eşyasını yıkadık, interneti, bulaşık makinesini ve buzdolabını bağlattık. 10 Temmuz cuma akşamı, aslında tam da çıkmadığımız, ama benim önce bir, sonra kısa süreli de olsa iki ev arkadaşımla, sonra kendimle, sevgilimle, eşimle, kardeşimle dolu dolu 11 yılımı geçirdiğim ilk (ve o ana kadar tek) evimde, balkonunu, konumunu, manzarasını başka hiçbir evde bulamadığım yuvamda son "resmi" akşamımdı. Nedret Abi'yle konuşurken, otururken, düşününce hep gözlerim doldu. Topuş hissetmiş gibi evdeki son haftamızda neredeyse her gün kapıya geldi, bazen güzel güneşli gününü bizim katta, sıcaktan dolayı paspasa değil taşa yatarak geçirdi. "Az" dediğimiz eşyanın toparlanması cuma gecesi 02:30'da bitti, taşınma gününe 4,5 saatlik uykuyla başladık.

Covid-19 taşınmaya da etki etti elbet - zaten normalde de kolileri kendimiz yapardık ama, bu sefer eşyaların da en azından temas yüzeylerini biz ambalajlayalım diye eve üç koca rulo (her biri tam olarak benim kadar) patpat, üç tane de kocaman streç film söyledik. Yabancı birinin eli değmesin diye taşınacak iki parça koltuğu da önden kendimiz streçledik; taşınma günü taşımacılardan 1 saat önce uyanıp yatağımızı da streç filme sardık. İyi ki de yapmışız; biri tamamen şuursuz ve pis 4 adam o evin yarısının orada durduğunu göre göre, maskesiz, ayakkabılarla, ortalığı boklaya boklaya eve girdi; biz onlarla evin içinde resmen köşe kapmaca oynadık. bir ara bizim minderleriyle sardığımız koltuğun o şekilde aşağı inemeyeceğini, açıp mindersiz olarak sarmaları gerektiğini söylediler, öyle bir karşı çıktım ki içlerinde en aklıselim olanı söylediklerimi ve tavrımı Türkçe'ye çevirircesine "koltuğu ellememizi istemiyorlar" dedi. Sonra mucize gibi, tüm bu hayhuyun arasında Topuş kapıda belirdi, açık kapıdan içeri girdi, salonda sakin sakin dolanmaya, kendini bize sevdirmeye başladı... Yaş mama verdik, adamlardan kimi zaman ürkse de bize olan güveninden aşağı inmeyerek her zamanki kapı önü köşesinde yemeğini bitirdi. "Merak etmeyin size bir rahatsızlık vermez" dedik taşımacılara, aklıselim olanı "biz de ona rahatsızlık vermeyiz" dedi sağ olsun. Topuş biz evden çıkana kadar bizimle evde kaldı, salonda oturdu, dolandı - evle vedalaştı sanki, bizi de giderayak ağlattı...

Sanıyorum en fazla 1,5 saat içinde bütün eşyaları kamyona yüklendi. 08:30 gibi kamyon gelmişti, 13:00'te yeni eve tüm eşyalar çıkmış, kurulacaklar kurulmuş, yeni evin iptal olan vestiyeri eski eve taşınmış, biz kolilerle ve hortumu ve kablosu tesisata yetişmediği için bağlanamamış bir çamaşır makinesiyle baş başa kalmıştık. 17:00'ye kadar biraz koli açtık, biraz bulaşık yıkadık; 17:00 gibi kapı çaldı, evin yıkamaya verdiğimiz halılarından yatak odası halıları yeni eve geldi. Sonra Görkem'le halıcının arabasına atlayıp eski eve geçtik ve yaklaşık üç saat sürecek hummalı bir temizlik/toparlama işine giriştik. Sildiğimi düşündüğüm yerleri tekrar eden çamurları görüp üç kere daha sildiğim bir (sarı) humma. Taşınma öncesi ve sonrasında o kadar uzun süre ayakta kaldım ki yatağa girerken tabanlarımın yandığını hissediyordum. Oturursam yeniden kalkamam korkusuyla yorgunluğa meydan okuyarak, azimle, hırsla iş toparlama/temizleme/yerleştirme işlerini halletmenin hazin sonucu.

20:00 gibi canım eski eve elinde bir şişe şarapla geldi. Dışarıdan yemek söyledik, dolaptaki malzemelerden salata yaptık, kalan az yemeği paylaştırdık ve balkonda (hiçbir şey olmamış gibi, yine oradaymışız gibi) oturup haklı zaferimizi kutladık, dinlendik. Gece "gidelim mi artık" dedi canım, ama orası "gidilen" değil "gelinen" yerdi zaten; nereye, neden gidelim ki? Artık öyle değil. Ama olsun, sabah yine geleceğiz, balkonda kahvaltıyı neden ve nasıl bırakalım ki? Uyanır uyanmaz geleceğiz hem de, yine hiç gitmemişiz gibi...

Taşındığımız cumartesi gününü takip eden cumaya kadar hem iş için, hem yerleşmek için tam gaz çalıştık. 15 Temmuz tatili çarşamba günü mobilya bakmak ve sandalye almak için, yeniden evlere gideceğimiz Cuma sabahı ise karar verdiğimiz salon mobilyalarını almak için Masko'ya gittik, sonra da arabaya atlayıp (yine her şeyimizi yanımıza almış şekilde) yola koyulduk. Bu defa daha uzun zaman için: yaklaşık 5 hafta yarı tatildeyiz, 2şer haftası ailelerin yanında, bir hafta kadarı teknede baş başa... Dünyanın en güzel yazı olabilir bu yaz, günlerin değerini bile bile, dibini sıyıra sıyıra, birbirimizi sindire sindire yaşıyoruz...

O kadar büyük hengame ve yorgunluk içinde taşındığımızı anladım ama tam hissedebildim mi bilmiyorum. Yeni ev iyi güzel, elbet daha konforlu; çarşıya yürüdük bir akşam yine ~25dkda aşağı inilip 40dkda yukarı çıkılabiliyor. Otobüs dolmuş yok tabii, daha fazla araba/taksi/yürüme gerektireceği aşikar. Balkonu yok; onu da yaz kahvaltılarını ve bazı akşamlarını kardeşliğin yanında geçirerek çözeceğiz gibi görünüyor. Diğer evin yerine göre daha "sapa" kaldığı için müthiş bir sakinlik söz konusu, özellikle akşamları ZDC'den çok farklı değil. Yine yeşil, manzara iyi kötü yine var. En büyük memnuniyetim hala diğer evin "bizde" olması, bir ayağımın -tıpkı içimin bir parçasının olduğu gibi- orada durması.

Hep daha güzel, daha huzurlu günler olsun dilerim...

28 Temmuz 2020
18:27, Foça

Tüm

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Optimum Denge Modeli - 1 Eğitimi

Can Yarısı Azerbaycan

Turist misiniz efenim? - İsviçre (4)